15 Mayıs 2016 Pazar
9 Mayıs 2016 Pazartesi
PORTFOLYO
9. SINIF
Bir gün bile ders çalışmadım.
Demokrasi dersinden 14 aldım.
Okul korosunda bulundum.
İlk kez sahnede şarkı söyledim
Gazanfer Özcan Sahnesinde klasik gitar konseri verdim.
10. SINIF(kayıp bir yıl)
SEDAP projesiyle birlikte Vanlı çocuklara İstanbul'u gezdirdik.
-
11. SINIF
Ders çalışmaya başladım.
TEŞEKKÜR aldım.
Boğaziçi Caz Korosuna başvurdum.(hala cevap bekliyorum)
Bir müzik grubum oldu.(kısa bir sürelik)
Cenap Şahabettin İlkoukulunda düzenlenen Küçük Prens etkinliğinde yer aldım.
SEDAP projesiyle birlikte okulda fidan bağışı etkinliği düzenledik.
6. Sınıftan beri ilk kez günlük tutmaya başladım.
9 Mart 2016 Çarşamba
TARİH-İ KADİM
Tevfik Fikret bu dizelerinde barışa özlem duymakta ve saltanat yönetiminden yakınmaktadır:
''Ne savaş, ne savaşan, ne salgın
Ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen ne ezilen
Ne yakınma, ne de zulmün kahrı
Ne tapılan, ne tapan
Ben benim sen de sen!''
Bunun dışında Fikret tarihi hedef alır. Tarihin sadece savaş ve ölümden ibaret olduğundan söz eder. Osmanlı İmparatorluğunu kan akıtan bir imparatorluk olarak görür ve bu duruma isyan eder. Tevfik Fikret yazdığı bu şiirde çogunlukla karamsar ve sorgulayıcı bir ruh hali içerisindedir.Bazı dizelerinde de ahireti sorgular ve kendi inançsızlığını dile getirir.
Fikret'in bu şiirine karşı dini inancına bağlı olan Mehmet Akif, ''Süleymaniye Kürsüsünde'' adlı manzumesinde ona şöyle cevap verir:
''Feylesof hepsi; fakat pek çoğunun mekebi yok!
Şimdi Allah'a söver... Sonra biraz para ver.
Hiç utanmaz protestanlara zangoçluk eder.''
Bu dizelerde Mehmet Akif, Tevfik Fikret'i zangoçlukla suçlamıştır. Feylesof derken de Servet-i Fünunculardan bahsetmek istemiştir. Bu hakaretler üzerine,Tevfik yaklaşık iki yıl sonra ''Tarih-i Kadim'e Zeyl'' şiirini yazmıştır. Şiir 80 diziden oluşmaktadır. Fikret şiirinde Akif'e ''Mollo Sırat'' diye seslenir. Bunun sebebi ise Mehmet Akif'in Sırat-ı Müstakim dergisinde yazmasından kaynaklanmaktadır.
Bu ikili tartışma esnasında Mehmet Akif daha sinirli bir tavır takınırken, Tevfik Fikret ise tartışmada daha sakin kalmıştır.
26 Şubat 2016 Cuma
24 Şubat 2016 Çarşamba
ÖLÜ BİR MAKİNA
Makina insan benim. Beni bir kere kurmuşlar ve onların istediklerini yapmak zorundayım. İstedikleri saatte işe gelir, istedikleri işleri yaparım. Bazen tıpkı makinalar gibi hata veririm. O zamanlarda yaptığım işler beğenilmez ve tekrar yaparım. Zaman içerisinde belli aralıklarla yavaşlarım, bana format atılması ya da yağlanmam gerekir. Bu beni hangi makina olarak kullandıklarına göre değişir. Ama sanırım ömrüm doluyor. Eskisinden daha ağır çalışıyorum. Sanırım yaşlanıyorum. Zamanımın çoğunu işte geçirdiğim için ağlamak, gülmek gibi eylemleri evimde yapmak zorundayım. Fakat bunlarınn tek başına bir anlamı yok! Bütün bunları birkaç saate indirgediğim için artık çok yorgunum. Kısacası yaşayamıyorum. Evden işe işten eve giderek ölmeyı bekliyorum sadece. Düşünüyorum ki yalnız ölümle bitebilir bütün acıları yüreğin. Düşünüyorum, ama ölemiyorum. Deniyorum ama olmuyor dokuz canlı bir kedi gibiyim adeta. Yeşil ışığı beklemeden karşıya geçiyorum mesela ya da nerde bir olay görsem oraya koşuyorum. Belki kazara vurulurum diye. Bir gün oldu sandım. Her zaman kullandığım yoldan işime doğru gidiyordum. Herzamanki suratsız insanları görüyor ve herzamanki korna seslerini işitiyordum. Ne olduğunu anlamadan karnıma gelen bir darbeyle yere yığıldım. Sonrası karanlık. Fakat bu karanlık o kadar uzun sürmemiş dediklerine göre. Gözlerimi açtığımda bulunduğum yer cennet ya da cehennem değildi. Bir tek bundan eminim. Çok istememe rağmen yine olmadı. Ölemedim.
TEVFİK FİKRET
Önemli bir şairimiz olan Tevfik Fikret batılılaşma hareketinin öncülerindendir. Servet-i Fünun dergisinde edebiyat bölümü başyazarlığı görevinde bulunmuştur. Şiirlerinde serbest müstezatı kullanmış ve nazmı düzyazıya yaklaştırmıştır. Şiirlerinde parnasizm etkisi görülür. Osmanlı'da karışıklıkların yaşanması nedeniyle ilk şiirlerinde aşk, hüzün gibi bireysek konuları ele alır. Daha sonra ise toplumsal konulara yönelir. Bu anlayışla yazdığı şiirlerde Hürriyet, medeniyet, bilim ve teknik gibi temaları ele alır. Aynı zamanda Tevfik Fikret yaşadığı dönemde dinlere ve kutsal olan her şeye karşı çıkmıştır.
Tevfik Fikret roman ve tiyatro türünde eser vermemiştir. Birçok önemli şiiri vardır. Bu şiirlerden biri de 1912 yılında yazdığı Han-ı Yağma'dır. Şairimiz bu şiirde İttihat ve Terakki'nin kötü yönetim şeklini, milletimizin perişan oluşunu, haksızlığa uğrayışını ele alır. Bu acılı dönemde miletimiz hastalık içinde kıvranırken ülke yönetimindeki kişiler sadece kendini düşünen, halkı her fırsatta soyup soğana çeviren hırsızlara dönüşmüşlerdir. Bununla da kalmayıp insanlığımızın özgürlüğü elinden alınmış, olaylar karşısında basın susturulmuş ve muhalefet partileri kapatılmıştır. Tevfik Fikret, şiirinde bunu bir yağma sofrası üzerinden anlatmış perişan olan memleketimizin malınının, hayatının ve umudunun devlet tarafından yağmalanmasından bahsetmiştir.
Gözümüze sokulmaması için uğraşılsada zaman geçmesine rağmen bazı şeyler değişmemektedir. Toplumca bazı olaylara göz yummaktayız. Milletimiz bir güç önünde eğilen, o gücün kurallarını sorgulamadan benimseyen bir zihniyetten kurtulmadıkça ne yazıkki özgür olamayacağız. Bunun en basit örneği günümüz konusu olan basın özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Ve biz bu olaylara tepki vermedikçe bir birey olmaktan çıkıp fiilen yaşayan ölü insanlara dönüşeceğiz.
22 Şubat 2016 Pazartesi
Ölüm Gibi Kar
Yeryüzünü cennete benzeten
İnsanların içine hüzün düşüren
Çocuklara umut veren
Acımasız bir şir
Gibi kar
Masum gibi gözüken
Beyaz tüylü bir güvercin
Gibi kar
Etrafa sükun getiren bir ölüm
Gibi kar
Acıları hatırlatan
Çıplak kalmış güneşi arzulayan
Solgun bir ağaç
Gibi kar
İnsanların içine hüzün düşüren
Çocuklara umut veren
Acımasız bir şir
Gibi kar
Masum gibi gözüken
Beyaz tüylü bir güvercin
Gibi kar
Etrafa sükun getiren bir ölüm
Gibi kar
Acıları hatırlatan
Çıplak kalmış güneşi arzulayan
Solgun bir ağaç
Gibi kar
21 Şubat 2016 Pazar
1984
Birkaç gün önce 1984'e başladım. Eylül'e göre daha merakla başladığımı söyleyebilirim. Bunun sebebi çevremde bu kitabın adını sürekli duymam da olabilir. Yorgunluktan öldüğüm bir hafta olduğu için daha kitabın başlarındayım. Hatta bazen evimin okuluma uzak olmasını istiyorum, sırf otobüste kitap okuyabilmek için. Garip bir şekilde kitabı okula götürmek istemiyorum. Bütün sayısalların elinde bu kitap dolaşıyor ve bu kitabı onlarla aynı anda okumak beni rahatsız ediyor. Kendimi yılda iki kitap okuyan sayısal öğrencilari gibi hissediyorum. Tabi hepsine değil bu lafım.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)

